24 Eylül 2016 Cumartesi

Simit

ÇIIIINNNNNN. ÇIIIIINNNNNN.... ÇIIIIIINNNNNN...

Evet yine whatsapp coştu. Kim bilir kim ne konuşuyor diye elime alıyorum ki bizim veli grubu! Benim için bir karabasan,uyanılamayan bir rüya, çocukken Exorcist'i tek başına seyretme gibi bir deneyim bu. Çünkü ben bir asosyal-im. Hata tamamen bende. Yani ne var ki konuşmaya dahil olsan, iki kelam etsen.. Yani arada bir konuşulanlara yorum yapıp dudaklarıma kalp yapışmış emoji göndermek ne kadar zor olabilir? 
Tam bu duygular içerisinde kendi kendime çemkirirken o iki kelamı ettim ve konuşmaya dahil oldum. Olmaz olaydım. Meğerse sene başı ' hadi kızlar birbirimizi bir daha keşfedelim de havamızı atalım brunch'ı veya ne bileyim zamazingosu' yapılıyormuş. 

- Kızlar bu hafta yapalım mı hemen?
- Olur valla ben boşum.
- Ya çok şahane olur. Ne iyi düşündünüz. 
- Süper fikir.
- Ay evet noooolur.!!! ( Bak bu görüşmeyi çok istiyor kesin bi bokluk var. Kalıbımı basarım hazırlanıp gelecek.)
- Ya bu hafta olmasa biz New York'a gidiyoruz. ( tek göze çöp batmış, dil dışarıda emojisi )
- Olabilir. ( Evet. Bu ruhsuz benim. )
- Tamam o Zaman. hemen yer ayarlayalım. Zaten herkezin gittiği yerler belli şöyle keyifli vakit geçirelim bari ( yalnız herkez değil herkes olacak o! )
- Ya cadde'ye gitmesek çok trafik oluyor. Avmlerden birine gitsek. ( Canımsın.)
- A çok iyi fikir. Zorlu'ya gidelim. ( Ama Allah kahretsin ya. Daha evden çıkarken para harcamaya başlıyorsun oraya giderken. Bu kadınların kocaları ne iş yapıyor yeminle merak ediyorum ben. Bak samimi söylüyorum. )
- Tamam. Salı günü saat 11 gibi oradayız. Gelenler gruba yazsın rez yaptıralım. ( Hayır yani nereye gidiyoruz ki rezervasyon yaptırıyoruz biz kahvaltı için? Neye tamam dedim ben? Çok salaksın Ayşe çoookkk....)

Pazartesi gecesi çok sancılı geçti.Kendi kendime milyon tane bahane ürettim gitmemek için. Hayır yani bir kere ben oraya nasıl ulaşacağım? Yani araba yok. Taksi tutsam, manyak para. Anadolu yakasından taa oraya taksi ile gitsem millet kıçıyla güler. En azından ben kahrımdan ölürüm. Eski usul yani okul zamanında yaptığımız gibi otobüsle gitsem, in bin saatler öncesinden çıkmam lazım. Bu İstanbul trafiği insanı işte böyle paranoyak yapıyor. Hiç gitmek istemediğim bir toplantıya geç kalma korkusu yüzünden insanın uykuları kaçabiliyor. Vapurla gitsem sonra minibüs, zaten yerini de bilmiyorum bir iki defa gitmişim hayatımda... Önünden geçmiştim aslında birkaç defa ama bu stresle ben kendimi rahat Sarıyer'de bulurum. Asosyallik böyle bir şey işte. günlerce evde kendi seçtiğin insanlarla sohbet edersen, telefonlara bile sadece istediğin kişilere cevap verirsen, çöp atmaya çıkarken apartmanda kimse var mı diye kapıyı dinleyip öyle çıkarsan sonunda olacağı bu işte. İnternet'te sıkça yapılan mağara esprilerinin başrol oyuncusu olmaya aday olursun. Sonunda birkaç vesait değiştiririm neyse ne diyerek ve baya bir erken vararak ulaştım mekana. E tabi ampul gibi oturmadım tek başıma. Maksat ' Ay şekerim çok işim vardı koştur koştur anca yetiştim ' algısı yaratmak. Külliyen yalan. 

Sonunda içeri girdim. Dedim ya asosyalim. İsim bilmediğim gibi yüz de tanımıyorum. Veee İdil'i gördüm. Canım benim! Şaaak oturdum yanına. Bu kız olmasa ne yaparım bilmiyorum. Planım hiç konuşmamak, sadece emme basma tulumba gibi baş sallamak ve arada sırıtmak. Evden yemek yiyip çıktım, yolda da simiti gömdüm zaten. Ekonomik olarak önlemimi almışım, kendime güvenim tam yani. Bir kahve içerim, en fazla white chocolate latte yani. Budur. 

- Naber lan?
- İyidir senden?
- Aynı işte bildiğin gibi. Bu saate meeting set etmişler cancel edene kadar öldüm. Yoksa zamanında geliyordum yani..
- Ayşe sen ruh hastasısın yemin ediyorum. Yani şu iç gerzekliğini dışarı yansıtabilsen cidden adam olucan. 
- Hadi be ordan!

Aslında benim de zamanında set edilen meetinglerim vardı. Böyle boş gezenin boş kalfası değildim tabi ki. Belki o yüzden bu hayata bir türlü ayak uyduramıyorum.. Küsüp eve kapanmam da ondan. 

Velilerimiz yavaş yavaş gelmeye başladı saat ilerledikçe. Masada ikili üçlü muhabbetler dönüyor. Ben devamlı sırıtıyor ama kesinlikle ağzımı açmıyorum haliyle. Kendime söz verdim. Deli gibi kendi kendime konuşuyorum. Ha arada bir İdil'e çemkiriyorum o kadar. Ama sonra bir şey geldi. 

Hani bu noooolur diyen abla var ya, işte o geldi. Kendisini şahsen tanımıyorum. O olduğunu hemen anladım ama. Anlamamak mümkün değil. Dedim ya hazırlanmış. Ayağında Prada bir ayakkabı var. Markayı nereden biliyoruz? Üzerinde eşek kadar logo var. Bir de meslek gereği ben bilmek zorundayım, eski meslek yani. Ama bir gariplik var sanki. Yürüyemiyor ablam. Ayakkabı ayaklarına küçük geliyor, bir parmak dışarıda. Serçe parmağı isyan etmiş,babetin üzerindeki taşların yanında yerini almış oradan bana bakıyor. Hayır benim de rezalet bir huyum var bir kere bir şeye gözüm takıldı mı far görmüş tavşan gibi bakakalıyorum. Görümcesininmiş ayakkabılar. Buraya gelirken ödünç almış ve giymiş. Artık nasıl baktıysam açıklamak zorunda kalıyor. Kıyafetin geri kalanı da sırf marka ama hep ödünç. Bu toplantı için almış hepsini. Niye anlatırsın ki böyle bir şeyi?  Bu kadınlar bir garip.. 

Veee siparişe geçiliyor. Bu arada hep çocuklardan, ne kadar işe yaramaz veya dahi olduklarından bahsedilen konuşmalar dönüyor. 

- Menü alabilir miyiz? ( Eyvah! )
- Ben şarap menüsü de rica edeceğim. ( Sabah sabah ?? )
- Şekerim başladınız mı siz de Ahmet Hoca'dan ders aldırmaya?
- Tabi güzelim biz tatili yarıda kesip geldik. Ağustos'tan beri alıyoruz. 
- Ay şu adamın telefonunu bana da versenize.
- Veriyim canımcım ama saatleri doldu bildiğim kadarıyla. Bir sene önceden konuşman gerekiyordu. - Ben şansımı denerim. Kaç lira oldu bu sene? ( Kim acaba bu adam ya?)
- Saati 400 lira bu sene ( OHA !)
- E normal. ( Yolarım kadın seni. Simit yedim lan ben gelirken )

Ben tam sinir krizinin eşiğindeyken garson geliyor ve konu dağılıyor. Ben dalmış hesap yapıyorum bu arada. Haftada iki ders aldırsan, ayda 3200 eder ki okul parası kadar... Servis dahil mi acaba?

Elime menüyü tutuşturuyorlar. Direk en arka sayfaya geçip bir kahve istiyorum. Bahanem de hazır. Midem kötü şekerim. 

Sonra bir şarap faslı dönüyor masada. E o menü de geliyor bana tabi. Ve fakat menüde fiyat yok. Görece olarak alt gelir grubundan olabilirim ama cahil değilim. Menüde fiyat yoksa şemsiye ile alakalı bir durum var demektir. Açıldı açılacak.. 

- Herkes tamam değil mi?
- Evet şekerim. ( İçim bayıldı yeminle. Bir şekerdir gidiyor. Bunlar da birbirlerinin isimlerini bilmiyor galiba)
- Ahmet Hoca diyorduk. ( Hah evet )
- Yani ben pek memnun değilim ama kaç senedir yardım ediyor adamcağız. Bu sene de devam etsin diye düşündüm. Okul zor bizimki yapamıyor yardımsız. ( Adamcağız? )
- Ay neyse ki bizimkinin böyle bir durumu yok. Okul üçüncüsü oldu geçen sene. ( Ulan Ali! El alemin çocuklarına bak. Sen evde gebeş gibi yayıl. )
- Sen şanslısın hayatım senin oğlan çalışkan. Bizimkilerin aklı bir karış havada. 
- Olur mu güzelim bizimki ikinci sınıftan beri dershaneye gidiyor. ( Of tamam geri aldım lafımı.Yazık lan çocuğa. Kim acaba bu? Hiç de takip etmiyorum ki böyle şeyleri. )
- Ahahahahahah saçmalama ya. Bi şnitzele o para verilir mi. Bizim Viyana'da hep gittiğimiz bir tane yer var. Onun adresini atarım ben sana. ( Hep? E Ahmet Hoca? )
- Ay esas sen bana Broadway'deki müzikallerin listesini verecektin. ( Hop bi dakka! Can evimden vurdu beni hatun.)
- Ben de alabilir miyim o listeyi ? ( Bu sırada göz yaşlarım içime akıyor. Çerçeveletip duvarıma asarım artık. Eve gidip Mülsüm Baba dinleyecem kederimden. )
- Tabi ki. Ben yalnız sizin adınızı hatırlayamadım... ( rakı da açayım bari yanına )
- Şekerim yalnız liste bana acil lazım. Orada PR company miz için vip seating yaptırmamız gerekiyor. ( Yani diyor ki a- ben İngilizce biliyorum. b-şirketimizin Amerika ayağı var. c- eşim eşek gibi çalışıyor, ben sadece bağlantılarımı kullanıp çalışıyor gibi yapıyor ve işin kaymağını yiyorum. d- bu yüzden şarap listesindeki şemsiyeler beni pek bağlamıyor)

Bu arada benim gariban kahve geliyor. Diğer velilerin sabah kahvaltısı için olmadığına adım gibi emin olduğum yemekleri, şarapları ve rengi kaçmış kırmızı şarapları ki adına blush mıdır nedir öyle bir şey diyorlar, geliyor. Herkes tok, hafif çakırkeyif ve moda deyimle gıybet modunda.

Ama benim eve dönüp yemek yapmam lazım. Ali gelecek. Çocuk aç, Ayşe de artık aç, yol uzun. 

- Hayatım kalkalım mı artık? Benim yoga hocam gelecek. ( Bu şemsiyeci abla.)
- Kalkalım canım. Yol uzun trafiğe kalmayalım. ( Hah!. Di mi ya! )
- Hesabı alabilir miyiz?

Garson hesabı getiriyor. Ablalardan biri eline alıyor adisyonu.. Hemen hesaba başlıyor. 

- Bi dakka ben hallediyorum ( A ne kibar kadın ya. Bak mahcup ediyorlar adamı. )
- Adam başı 160 TL. 

Ama... Ama... Ama... Ben.. Kahve..Simit...
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder